Single, Double, Trible olarak düzenlenebilen 32 standart , 2 süit, 2 apart odadan oluşmaktadır. Odalara içecek servisi yapılmaktadır.
Canlı müzik eşliğinde doğum günü partileri, eğlenceler, mini organizasyonların düzenlenebileceği mini bahçemizi çok seveceksiniz…
Zengin kültürümüzün mirası olan Türk hamamı keyfini otelimize taşıdık.Geleneksel mimariye uygun olarak tasarlanan Türk Hamamı konaklama süresince bu geleneği yaşamak isteyen tüm konuklarımızın hizmetindedir.
Huzurlu bir gece ve rahat bir uykunun ardından güne ağzınıza layık bir kahvaltı ile başlayacaksınız. Zengin kahvaltı tabağı ve kaliteli bir hizmetle Apameia’da sabahlar çok güzel…
Mudanya’ya Hoşgeldiniz! 2014 Yılı Haziran ayında büyük bir özveri ve heyecanla faaliyete geçirdiğimiz Apameia Butik Otel Uzman kadrosu, Profesyonel Yönetim anlayışı ile Mudanya’daki ikinci adresiniz olacak. Otelimizde Single, Double, Triple olarak düzenlenebilen 32 standart , 2 suite, 2 apart oda bulunmaktadır.
Mudanya ve Apameia… Mudanya tarihi milattan önce 7. yüzyıla dayanır. İlk adının Myrlea olduğu bilinmektedir. 12 İyon şehir devletinden olan Gemlik ve Erdek’in de kurucusu Kolofonlular tarafından kurulmuştur. Zaman zaman işgale uğrayan şehir, Makedonya Hükümdarı 5. Filip (Philippos) tarafından yıkılmış ve yerine, APAMEIA (dağ ve deniz) adı ile yeni bir şehir inşa edilmiştir. Otelimize de ismini veren bu şehir uğradığı işgaller sonrası yeniden imar edilmiş Montania sonrasında da Mudanya adını almıştır. İDO ve BUDO iskelelerine ev sahipliğ yapan Mudanya ulaşım kolaylıkları sayesinde İstanbul’un güney ayağı gibidir. Bu özelliği ile günlük ve kısa süreli konaklamalarınızda evinizin konforunu ve rahatlığını sunan APAMEIA Butik Otel vazgeçilmez uğrak noktanız olacak…
Bursa, Osmanlı İmparatorluğunun ilk 200 yıllık döneminde diğer kentlere göre büyük gelişmeler göstermiş, bir çok mimari yapı ile süslenmiş, devrinin tanınmış medreseleri ile bilim aleminin merkezi olmuş, canlı bir ticaret şehridir. I.Murad zamanından başlayan Hüdavendigar Külliyesi, I. Beyazıd'ın yaptırdığı Yıldırım Külliyesi, I.Mehmed (Çelebi) döneminde başlayıp II. Murad zamanında tamamlanan Yeşil Külliyesi Bursa'nın mekansal gelişimini etkileyen ve bugünde ayakta duran büyük komplekslerdir.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte planlama çalışmalarına başlanan şehirde, 1960'lı yıllardan itibaren sanayinin önemi artmış, kentin nüfus ve kentsel gelişimi hızlı bir değişime uğramıştır. Coğrafi konumu, tarımsal, ticari ve sanayi potansiyelinin yüksek oluşu kentin çekiciliğini her dönem korumasını sağlamaktadır.
Kent çarpıcı güzellikte ve alabildiğine cömert bir doğa parçasına yerleşmiş olması nedeniyle hızlı bir kentleşme sürecine girerek 1960'lı yıllardan itibaren tarih, kültür ve doğa değerlerinin aşınması tehlikesi ile yüz yüze gelmiştir.
Irgandı Köprüsü
Irgandı Köprüsü, Bursa kentinde, zanaatçıların geleneksel el sanatlarını icra ettiği köprü. 1442 yılında Irgandılı Ali'nin oğlu Hacı Muslihiddin tarafından inşa edildi. 1854 yılında Büyük Bursa Depremi'nde hasar gördü. Kurtuluş Savaşı'nda Yunan ordusu tarafından bombalandı. Irgandı Köprüsü, 2004 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından yenilendi ve kullanıma açıldı.
Dünyada, Irgandi Köprüsü'ne benzer üç çarşılı köprü daha vardır. Bunlar Bulgaristan'ın Lofça kentinde Osma Köprüsü, İtalya'nın Floransa kentinde PonteVecchio Köprüsü ve Venedik kentinde Rialto Köprüsü'dür.
XVII. yüzyılda Bursa'ya gelen Evliya Çelebi bu köprünün mimarisi ve onunla ilgili öyküleri anlatmaktadır. "Evsaf-ı cisr-i Irgandi. Bursa'nın bir çarşısı da Gökdere'deki Irgandi Köprüsü üzerindedir ki, yemin ve yesarikiyüz kadar hallacdükkanlarıdır. Hücrelerinin pencereleri zir-ü paylerinden cereyan eden Gökdere'ye nâzırdır. Ve bu cisr dükkânlarının üzeri cümle tonoz kemerler ile mebni olub kurşun ile mesturdur. Bu cisrin iki başında kal'akapuları gibi temiz
Bursa Kalesi
Brithynialılar zamanında yapılmaya başlanan kale daha sonra ihtiyaç duyuldukça Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunca çeşitli onarımlara tabi tutulmuştur. Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir. Bunlar hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır. Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. 1326 yılında Bizanslılardan alınan Bursa'nın surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır. Bunların arasında yer alan Hisar Kapı 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır. Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştir Yıldız Kahve'den güneye uzanan surlarda yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir. Kahvenin önünde Kaplıca Kapı yer almaktadır. Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır. Zindan Kapı yanındaki köşeli burç Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1418 yılında yaptırılmıştır. Zindan Kapıdan Üftade'ye kadar nisbeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı'na oradan da Üftade yanındaki Yer Kapı'ya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında birbirine paralel uzanan surların kesme taşlı bölümleri yerlerinden sökülmüş olduğundan şimdi sadece moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur. Diğer sur kalıntılarında ise bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır.kapılar üzere mazgal delikleri vardır. Cizrin bir tarafı boştur. Han gibi misafirhane olup at bağlanır".
Koza Han
Ulucami ile Orhan Cami arasındaki geniş sahadadır. 1492 yılında II. Bayezıd İstanbul'daki cami ve medresesine gelir temin etmek için yaptırmıştır. Hanın mimari Abdül-ula bin PuladŞah'dır. İki katlıdır. Üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere 95 odası vardır. Kuzeydeki taç kapı büyük taştan kabartma süslerle yapılmış olup muhteşem görünüşe sahiptir. Üst katta güneye açılan bir kapısı, avludan ilave kapılara açılan geniş kapı ve buradan da Orhan Cami tarafına açılan bir kapısı vardır. Hanın iç kısmındaki geniş avlunun merkezinde mescid yer almaktadır. Mescid sekiz cephelidir, köşelerdeki ve ortadaki bir ayak üzerine oturmaktadır. Alt kısmı şadırvan şeklindedir. Günümüzde ünlü Bursa ipekçiliğinin merkezi durumundadır.
Pirinç Han
Pirinç Han, Sultan II. Bayezid tarafından İstanbul'daki vakıflarına gelir sağlamak amacıyla 1508 yılında yaptırılan han. Pirinç Hanın mimarları Yakup Şah bin Sultan Şah ve Ali bin Abdullah'dır. Bina emini Ecebey bin Abdullah ve Nazır Muhiddin'dir. Alt katta 38 üst katta 48 oda bulunur orjinalinde avlusunda 16gen şadırvanın bugün hala izleri görülmektedir. Bugün alt kat cafe üst kat boş olarak kullanılmaktadır.
Ulu Camii
Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 'lü yıllarda inşa ettirmiştir. Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır. Dikdörtgen planlı cami yaklaşık 5000 metrekare boyutlarındadır. Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür. Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir. 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır. SanatkarıMehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır. Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Rumi ve palmetlerle ince işlenmiş küçük geçme panolar, geometrik örnekli korkuluk şebekeleri, ön cephesindeki kitabe ve şebekeli tacı ile minber Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin şaheseridir. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır. Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır. Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır.
Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır. Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır. Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur. Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır. Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.
Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889'daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.Türkislam dünyasının en eski camilerinden birisi ulu camiidir. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor.
Abdal Köprüsü
Abdal Köprüsü, Nilüfer Çayı üzerinde Acemler ve Hürriyet Mahallelerini birbirine bağlayan tarihi bir köprüdür. Acemler Köprüsü olarak da bilinmektedir. Köprü Abdal Çelebi isimli bir tüccar tarafından 1669 yılında yaptırılmıştır. Bursa Salnamelerine göre (1906) 12 gözlü olan bu köprünün iki ucu toprak altında kalmıştır. Köprü 64 m uzunluğunda, 4.75 m genişliğindedir. Orta kısmı yol seviyesinden biraz daha yüksekte ve sivri kemerlidir. Köfeki taşından yapılmış olan köprünün kuzey tarafında bir mihrap nişi, ayakları üzerinde de selyaranlar bulunmaktadır. Bu köprü 1971 yılında Karayolları tarafından onarılmıştır. Günümüzde köprü araç trafiğine kapalıdır. 2008 yılı içerisinde Nilüfer Vadisi Projesi kapsamında köprünün dere yatağı yeniden düzenlenmiştir.
Yeşil Türbe
Yıldırım Bayezid'in oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1421 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa'dır. Bursa'nın sembolü haline gelen yapı şehrin her yerinden görülebilecek bir konuma sahiptir. I. Mehmet Çelebi sağlığında türbeyi yaptırmış, 40 gün sonra da vefat etmiştir. Türbede Çelebi Sultan Mehmet ile oğulları Şehzade Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kizlari Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatuna ait olmak üzere toplam 8 sanduka bulunmaktadır.
Dışardan bakıldığında tek katlı görünen türbe, sandukaların bulunduğu salon ve bunun altında yer alan beşik tonuzlu mezar odasıyla beraber iki katlıdır. Dış duvarlar turkuaz çinilerle kaplıdır. Türbenin içi, sandukalar, mihrab, duvarlar, cümle kapisi ile cephe kaplamaları da çiniden yapılmıştır. Kıbleye bakan mihrabı bir sanat eseridir. Buradaki çiniler İznik çiniciliğinin şaheser örnekleridir.
Evliya Çelebi'nin gezi yazılarında da türbe ile ilgili bilgi yer almaktadır. Ancak türbeyle ilgili bahis; içinde medfun bulunan Çelebi Sultan Mehmet Han'ın yaşamı üzerinden ele alınmakta, mimari hakkında olarak özel bir bilgi verilmemektedir. Bununla birlikte metinden yapının o dönemde yeşil imaret adı ile anılmakta olduğu öğrenilmektedir.
'824 senesinde vefat etti. Yedi sene, on bir ay, on iki gün padişahlık yaptı. Vefat ettiğinde 38 yaşında idi. Kabri, Yeşil İmaret adıyla bilinen külliye içindeki nurlu camiinin kıble tarafında bulunan nakışlı kubbe altındadır.' (Basri Öcalan, 2008)
Türbe'ye yeşile bakan çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir. Portal 1855 depreminde büyük hasar görmüş 1864'de horasanla sıvanarak bugünkü görünümüne sokulmuştur. Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar, türbenin kitabesi ve 13 dilimli yarım kubbe, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir. Rumiler, palmetler ve rozet motifleri ile oya gibi işlenen kapının kanatları günümüzde tüm çarpıcılığı ile ortadadır. Bir sanat şaheseri olan kapıyı Tebrizli Ahmed oğlu Ali yapmıştır. Sekizgen bedeni, sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunla örtülü büyük bir kubbe örtmektedir. Türbenin içine geçildiğinde iç mekân sanki çini cennetine girildiği hissini verir. Duvarlar 2,94m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen türkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli süsleme sanatının bir şaheseridir. Yivli süs sütunları, üç sıra mukarnası, rumipalmetleri, kıvrık dal motifleri, kalın yazı dizileri ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabını andırmaktadır. Sekizgen platformun ortasında Çelebi Sultan Mehmet'in kendisine has vakarı ile duran tamamen çini dekorasyona sahip sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Güneyinde oğulları Mustafa ve Mahmud'a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusufa aittir.
Platformun arkasındakiler, kuzeyden itibaren Çelebi Mehmet'in kızı Selçuk Hatun'un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun (Safiye)'un beyaz zemine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'un sandukalarıdır. 328 metrekarelik alana oturan türbenin oktogonal prizma gövdesi, zeminden aşağıda da devam ederek mezar dairesini oluşturur. Beşik tonozla kaplı mezar dairesi örme duvarlarla beş ayrı bölüme ayrılmıştır.
Orhangazi Türbesi
Tophane parkının girişinde sağdadır. Bursa'nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olan Saint Elias manastırı XI. yüzyılda yaptırılmıştır. Kilise bir orta nef ile iki yan neften oluşmaktadır. Ortada gri mermerden dört sütunun taşıdığı kubbe vardır. İçi gri mermer levhalarla kaplanmıştır. Apsis kısmında gri mermerden sütunların ayırdığı üç pencere vardır. Bu kısmın önünde dört basamak bulunmaktaydı. Giriş kısmında altı adet yeşil somaki mermer sütun yükselmekteydi. Zemin bugün de izleri görülen mozaik döşemeye alternatif olarak porfir, diğer renklerde küçük mozaiklerden meydana gelmiş tezyinat, yuvarlak antraklar ve düz mermer levhalardan oluşmaktadır. Orhan Gazi'nin defnedildiği bu bina 1801 kasım ayında büyük bir yangında hasar görür ve onarılır. 1855 yılındaki depremde ise önemli kısmı yıkılır. 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eskisine sadık kalınarak yaptırılır. Türbe kare planlıdır. Her cephesinde üçer pencere vardır.
Güney cephesindeki orta pencere kapı şekline çevrilmiştir. Daha önce giriş kapısının önünde bir sundurma vardı. Orta kısmında dört sütunla ayrılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, üstüne kubbe oturtulmuştur. Yan kısımlar beşik tonozla örtülüdür. İç duvarlar beyaz kireç badanadır. Pencere üstlerinde alınlık şeklinde sade süslemeler görülmektedir. Ortadaki sanduka Orhan Gazi'ye aittir. Etrafı dökme pirinç parmaklıklıdır. Kuzeyinde Cem Sultan'ın oğlu Abdullah, sağında Şehzade Korkud, hanımı Nilüfer Hatun, oğlu Kasım, kızı Fatma ve Yıldırım Bayezıd'in oğlu Musa Çelebi ile isimleri tespit edilemeyen on dört sanduka vardır.
Emir Sultan Camii ve Türbesi
Emir Sultan Camii, Bursa'da, Yıldırım Bayezid'ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından kocası Emir Sultan adına, muhtemelen Çelebi Sultan Mehmed'in hükümdarlığı sırasında (1366 - 1429) inşa ettirilmiştir.
Bursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Mihrabı XVII. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Emir Sultan Buhara'da doğmuştur.
Kendisi Osmanlı Devleti kuruluş döneminin (1. Beyazıt, Çelebi Mehmet, 2. Murat dönemlerinde yaşadı) ünlü din adamı Es-SeyyidŞemsüddinMehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir. Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1429'da vebadan vefat etmiştir. Hundi Hatun'un yaptırdığı türbeden günümüze bir şey kalmamış, şimdiki türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Emir Sultan türbesinde Emir Sultan, eşi Hundi Hatun, iki kızı ve oğlu Emir Ali yatar. Sekizgen planlıdır. Doğudaki kapıdan girilmektedir. Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır.
Uludağ
Bursa'nın 32 kilometre güneyinde, karayolu ile Bursa'ya 40 dakikadır. Antik dönemde Olympos Misios adıyla tanınan Uludağ, Troya Savaşı'nı tanrıların izlediği yer olarak ta mitolojideki yerini almıştır. 2543 metreye ulaşan doruğu ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır. Olağanüstü tabii yapısı, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Türkiye'nin en önemli Kış Sporları ve kış turizmi merkezidir. Kayak tesislerinin yeterliliği ile konaklama imkanlarıUludağın vazgeçilmez bir tatil yöresi olmasını sağlamaktadır. Yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik alanı olarak yararlanılması Uludağ'ı her mevsim çekici kılmaktadır. Uludağ 20 Aralık - 20 Mart tarihleri arasında 120 gün/yıl süreli kayak mevsimine sahiptir. Ulaşım Bursa'dan Uludağ Milli Parkı giriş kapısına (Karabelen) 22 km.lik asfalt yol ile ulaşılabilmektedir.
Buradan oteller yöresi ve kayak merkezine 10 Km.lik asfalt + parke yolla ulaşılmaktadır. Ayrıca Bursa'dan 20 dakikalık bir teleferik yolculuğu ile Uludağ Milli Parkı Sarıalan kamp ve kullanım alanına ulaşılabilmektedir.
Mudanya'nın Tarihçesi
Mudanya, milattan önce 700 'lerde İyonlu Kolonistlerden Kolofonlular tarafından kurulmuş, tarihi ve coğrafik özelliği sebebiyle yaşayan insanların dikkat ve özenini çekmiş şirin bir sahil kentidir.
İlk adının MYRLEA olduğu bilinmekte ve ondan sonraki devrelerde devamlı işgale uğradığı, arkeolojik araştırmalarla saptanmış bulunmaktadır. Makedonya Hükümdarı 5. Filip (PHLIPOSS) tarafından istila edilen Myrlea yıkılarak yerine, APAMEIA adı ile yeni bir şehir inşaa edilmiş bulunduğu anlaşılmaktadır. Apemia, deniz yoluyla gelecek tehlikelerin bertaraf edilmesi için yaptırılan hisarla çevriliymiş, Zeytinbağı (Trilye) ve Kumyaka (Siği)'da halen bu hisarın kalıntıları görülüyor. Apemia'nın işgalinin ardından kent tekrar imar edilerek MONTANIA adı verilmiştir. Şimdiki adı olan MUDANYA'nın buradan geldiği sanılmaktadır.
Mudanya, 1321 yılında Orhan Bey tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Mudanya Kasabası, Mondros Mütarekesi'Ne kadar osmanli da kalmis, Mondros den sonra, önce İngiliz istilasına uğramıştır. Fakat bu işgal bir gün bile sürmemiştir. Fakat, 11 gün sonra 6 Temmuz 1920'de, İngilizler yerlerini Yunanlılara bırakmışlardır. Kent, düşman işgali altında 2 yıldan uzun bir süre kalmıştır.
Mudanya'nın kurtuluşu
11 Eylül 1922'de Bursa'nın kurtuluşundan sonra,12 Eylül 1922'de saat 16.00 sıralarında, düşmanın teslim olması ile savaş sona erer.
Şimdi, her yıl 12 Eylül'de, Mudanya'da bu gün, kurtuluş temsil tablosu ile büyük coşkuyla kutlanmaktadır.
Mudanya Mütarekesi
Mudanya'da Kordonboyunun (İnönü Bulvarı) sonunda, Mudanya Mütarekesi'nin imzalandığı ahşap yalı yer alır. 19. yüzyıl sonlarının mimari yapısını taşıyan bu tarihi binanın ilk sahibi Rus asıllı tüccar AleksandrGanyanov'dur. Daha sonra Mudanyalı işadamı Hayri İpar'ın satın aldığı bina onarılarak, 1937 yılında müze haline getirilmiştir.Bu tarihi yalı, 3-11 Ekim 1922 tarihlerinde, Kurtuluş Savaşı'nı zaferle bitiren tarihi anlaşmaya katılan tarafların hareretli görüşmelerine sahne olmuştur. 11 Ekim sabahı, Yunanistan'la savaşa son veren anlaşma imzalanınca Trakya, İstanbul ve Boğazlar işgalden kurtarılmıştır. Mudanya Mütarekesi, Türk Devleti'nin siyasi alandaki üstünlüğünü tanıtan ilk belgedir.
Rum Mahallesi
Eski ahşap evlerin bulunduğu Rum MahallesiPiçiretu adlı bir İtalyan mühendis tarafından planlanmıştır. Piçiretu'nun planladığı mahallelerde evler o kadar iyi yapılmış ki, nereden baksanız denizi görürsünüz. Eski Caminin kuzeyinde Gayri Müslimler, güneyinde Türkler otururmuş. Mütarekeden sonra Rumlar Yunanistan'a gidince, Girit'ten gelen Türkler buraya yerleşmiş. Aslında Mudanya'nın yerlisi yok denecek kadar az artık. Mütarekenin imzalandığı 1922 yılına kadar burada 45 hane Türk nüfus varmış. O nedenle bugün Mudanya'da Mudanya'nın yerlisinden çok Girit göçmeni, Bursa ve başka şehirlerden gelip yerleşener çoğunlukta.
Tahir Paşa Konağı
Mudanya'da Osmanlı döneminden kalan pek çok cami ve sivil mimarlık örneği bulunuyor. Tahir Paşa Konağı , burada bulunan 196 tarihi yapıdan biri. 18. yy konaklarının en güzel örneği olan iki katlı konak, planı çok değişiklik geçirdiği için orjinal halini kaybetmiş. 1985 yılında restore edilmiş; vitrayları, bitki ve geometrik tavan süslemeleri, kalem işleri ender örnekler arasındadır.
Trilye'nin soru işaretleriyle dolu bir geçmişi var. Nadiren rastlanan kesin tarihlerin yanında Trilye tarihinin derinliklerinde olup biteni öğrenmeye çalışan için, sayısız rivayetle karşılaşmak neredeyse kaçınılmaz. Bu belirsizlik, belkide biraz, burada arkeolojik çalışma yapılmamış olmasından kaynaklanıyor. Oysa zeytinliğini sürerken ya da toprağını çapalarken gün ışığına çıkan tarihiyle ilgili sayısız hikaye dolaşıyor, Trilye halkının arasında Trilye'nin kuruluşundan Osmanlılar tarafından fethine dek Bizans kasabası olarak Rumların yaşadığı bir bölge olduğuna inanılıyor. Yerleşim hakkında el değiştirdiğine dair bir kaynak yok. Bazı rivayetlere göre beldede rumların yerleşmesinden çok önce Türkler vardır; Hatta bugün Fatih Camii olarak kullanılan yapı aslında kiliseye dönüştürülmeden önce de camiydi.
Hıristiyanlığın erken dönemlerinden başlayarak önem kazanan Trilye ve çevresi burada kurulan kiliselerde canlılığını uzun süre korur. Rum ve Ortodoks hıristiyanalemi için önem taşıyan bölge, özellikle 396 yılında yapılan İznik Konsülü sonrasında, bir anlaşmazlık sonucunda afaroz edilen üç papazın (Aya Yorgi, Aya Sotri, Aya Yani) buraya gelip yerleşmesinin ardından daha da önem kazanır. Papazlar buraya müritleriyle birlikte yerleşir.Onları, eğitim amacıyla gelenler izler ve bu sayı hızla artar. Nüfusun artışıyla birlikte yeni kilise ve manastırlara ihtiyaç duyulur. Trilye'de ki kiliselerin dini fonksiyonlarının yanı sıra Bizans sanatı tarihinde de büyük önemleri olduğu kabul edilir. Trilye'de Rumlardan kalma 7 kilise 3 manastır ve 3 ayazma (Kutsal Kaynak yada pınar) bulunuyor. Tarihte duvarlarına ilk kez resim yapılan kilise olarak kabul edilen "Kemerli Kilise" Trilye'de bulunmaktadır. Bugün yemekhane olarak adlandırılan kilise de Rumlar döneminde sanatsal etkinlikler yapılırdı. Zamanında Bursa ve çevresindeki en güzel sahneye sahip olduğu söylenmektedir. Ayrıca 1907'de tamamlanan ve 1988 yılına dek kullanılan bir okul ve Yavuz Sultan Selim zamanında bölgeye yerleştirilen Türklerin yaptırdığı hamam Trilye'nin önemli önemli tarihi eserleri olarak günümüze kadar ayakta kalabilmiş. Belde'ye karakterini veren Rum ve Türk evleri de sivil mimarlık örneği olarak göze çapıyor.
İdo Bursa Terminali: 5,3 km.
Bursa Otobüs Terminali: 26,7 km.
Bursa Yenişehir Havaalanı: 82.8 km.
İstanbul Atatürk Havaalanı: 258 km.
İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı: 210 km.
İstanbul Taksim: 242 km.
Şehir Merkezi: 30 km.
Uludağ Hoteller Bölgesi: 55 km.
Organize Sanayi Bölgesi: 17,8 km.
Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi: 28.1 km.
Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi: 19.7 km.
Kapalı Çarşı: 29 km.
Trilye: 11 km.
Cumalıkızık: 41 km.
Yalova: 72 km.